Emniyet Kemeri, hayatımızın uzun zamanlarını geçirdiğimiz otomobillere bindiğimiz her anda kullandığımız ve kullanmamız gereken en önemli önceliktir. Emniyet kemeri yaralanması, emniyet kemeri sendromu olarak da bilinir ve emniyet kemerlerinin kullanımıyla ilişkili yaygın yaralanma profillerini kapsar. Bu yaralanmalar, emniyet kemerinin neden olduğu morluklar ve sıyrıklardan (emniyet kemeri işaretleri olarak da adlandırılır) karın içi yaralanmalar ve omurga kırıklarına kadar geniş bir yelpazede görülür. Emniyet kemeri sistemleri, yolcuların güvenliğini artırmak için otomotiv endüstrisinde standart bir güvenlik ekipmanı olarak kullanılır ve ciddi yaralanmaları önleme amacı taşır. Ancak, bu sistemlerin kaza sırasında açığa çıkan enerjiyi tamamen absorbe edemediği durumlarda, kaburga kırıkları ve deri üzerinde morluklar gibi çeşitli yaralanmalar ortaya çıkabilir.
İlk emniyet kemeri tasarımları, Volvo tarafından 1885 yılında patentlenmiş ve 1894 yılında tanıtılmıştır. Motorlu araçlarda ön koltuklarda bulunan bel kemeri, 1964 yılında standart hale getirilmiştir. 1973 yılında, Nils Bohlin’in çabalarıyla bel kemeri, üç noktalı emniyet kemeri olarak geliştirilmiştir. Bu yenilik, otomobil kazalarından kaynaklanan ölümcül yaralanmalarda neredeyse %50’lik bir azalma sağlamıştır. Güvenlik kemerleri “aktif koruma” olarak kabul edilirken, hava yastıkları ve baş destekleri “pasif koruma” olarak adlandırılır.
Üç noktalı yetişkin emniyet kemeri, omuz, göğüs ve karın bölgelerinde durur. Kaza anında bu temas noktalarında emniyet kemeri, çarpışmanın mekaniklerine bağlı olarak ciddi bir kuvvet iletebilir. Emniyet kemeri yaralanmaları, kemerin yolcuya aktardığı kuvvetlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Boyun, göğüs veya karın bölgelerine iletilen bu künt travmalar, altta yatan yapıları zedeleyebilir.
Emniyet kemeri sendromu, 1960’lı yıllarda ortaya atılmıştır ve sürücüler ve ön koltuk yolcuları arasında emniyet kemerlerinin kullanımındaki artışın hemen ardından tanımlanmıştır. Yukarıda belirtildiği gibi, bu sendromun referans verdiği yaralanmalar üçlü bir yapıdadır: abdominal duvar morarması, intra-abdominal yaralanmalar ve lumbar omurga yaralanmaları. Sendrom başlangıçta yetişkinlerde tanımlanmışken; 1980’ler ve 1990’larda emniyet kemerleri (özellikle bel kemerleri) otomobillerin arka koltuklarına tanıtıldığında, bu sendromun çocuklarda da varlığını belirten literatürde artan bir dizi yayın ortaya çıkmıştır.
TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye karayolu ağında toplam 1 milyon 314 bin 136 trafik kazası meydana gelmiştir. Bu kazaların 1 milyon 79 bin 65’i maddi hasarlı, 235 bin 71’i ise ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası olarak kaydedilmiştir. Yıl içinde meydana gelen ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarının %83,1’i yerleşim yeri içinde, %16,9’u ise yerleşim yeri dışında gerçekleşmiştir.
2023 yılında Türkiye’de meydana gelen 235 bin 71 ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası sonucunda 2 bin 984 kişi olay yerinde hayatını kaybederken, 3 bin 564 kişi de yaralanıp sağlık kuruluşlarına sevk edildikten sonra, kazanın sebep ve etkisiyle 30 gün içinde vefat etmiştir. Karayolu trafik kazalarında 2023 yılında günlük ortalama olarak 644 ölümlü ve yaralanmalı kaza, 18 ölüm ve 961 yaralanma meydana gelmiştir.
2023 yılında, bir önceki yıla göre trafikteki motorlu kara taşıtı sayısı %8,5 oranında artarken, toplam kaza sayısı %6,6, ölümlü ve yaralanmalı kaza sayısı %19,2, maddi hasarlı kaza sayısı %4,2, toplam ölü sayısı %25,2 ve yaralı sayısı %21,5 artış göstermiştir.
Amerika’da Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi’ne (NHTSA) göre, emniyet kemerleri ölümcül yaralanmaları yaklaşık %43 oranında azaltmaktadır.
Literatürde, emniyet kemeri yaralanmalarının sıklığına dair farklı tahminler bulunmaktadır. Boyun ve göğüs bölgesindeki emniyet kemeri izi, genellikle ciddi bir altta yatan yaralanmayı öngörmede daha az belirleyici olup, hastaların %5’inden daha azında görülmektedir. Karın ve bel omurgasındaki emniyet kemeri yaralanmaları, dış yaralanma belirtileri olanlarda biraz daha sık gözlenebilir, ancak bu veriler tutarlı değildir.
Motorlu taşıt kazalarında meydana gelen yaralanmalar, hız değişikliği ve enerji yayılımına bağlıdır. Yüksek hız, aracın devrilmesi, yolcunun fırlaması gibi durumlar ciddi yaralanmalara neden olabilir.
Emniyet kemerleri, birçok şekilde yaralanmayı önler:
- Araçtan fırlamayı önler (bu durum daha ciddi yaralanmalarla ilişkilidir).
- Yolcunun başka bir nesneye çarpmanın neden olduğu ani yavaşlamanın yerine, zamanla yavaşlamasına yardımcı olur.
- Çarpma etkisinin vücutta tek noktada toplanmayıp dağılmasını sağlar
- Hassas ve en önemli organların yer aldığı kafa ve omuriliğin herhangi bir yere çarpmasını önler
Emniyet kemerleri, enerjiyi yumuşak dokular yerine daha daha dayanaklı kemik iskelet sistemine ( klavikula, sternum ve üst pelvis gibi) iletmeyi amaçlar. Emniyet kemerinin bel kısmı; ön üst ilyak çıkıntısının üzerinde oturacak şekilde tasarlanmış olsa da bir kaza sırasında kolayca karın veya alt göğüs bölgesine kayabilir. Ayrıca çok büyük bir kuvvetle karşılaştığında da hızlı yavaşlama, vücudu kemerin üzerine aşırı fleksiyona neden olur ve bu durum, boyun, toraks ve abdominal içeriğin sıkışmasına yol açar; fleksiyon-distraksiyon kuvvetleri tipik olarak etkili olur. Bu yaralanmalar arasında iç organ hasarları, bağırsak ve mezenter yaralanmaları, lomber omurga kırıkları yer alır. Ayrıca karaciğer ve dalak yırtılmaları, pankreas ve böbrek yaralanmaları gibi ciddi solid organ yaralanmaları da görülebilir.
Omurga üzerindeki hasar, omurganın aşırı fleksiyonu nedeniyle meydana gelir. Bu aşırı fleksiyon için etkili destek noktasının omurganın önünde olması durumunda, ön kolonda fleksiyon meydana gelir.Eğer destek noktası posterior da ise posterior kolanda meyedana gelir. Bu iki da etkinebilir kombinasyonu görülebilir.
Emniyet kemerinin boyuna baskı yapması durumunda, servikal omurga kırığı, servikal damar yaralanması veya klavikula kırığı gibi boyun yaralanmaları ortaya çıkabilir.
Göğüs bölgesine uygulanan kuvvetler, sternum kırıkları, kaburga kırıkları, akciğer kontüzyonları ve nadiren miyokard kontüzyonu gibi torasik yaralanmalara neden olabilir.
“Emniyet kemeri izi” genellikle kazazedelerde gözlemlenen belirgin bir belirti olup, göğüs ve karın bölgesinde görülen morluk veya ekimozla kendini gösterir. İlk olarak 1962’de tanımlanan “emniyet kemeri sendromu”, bu iz ile ilişkili kas-iskelet sistemi ve iç organ yaralanmalarını ifade eder. İç yaralanmalarda bağırsak ve mezenter yaralanmaları yaygındır, ayrıca karaciğer, dalak ve pankreas gibi solid organ yaralanmaları da meydana gelebilir.
Tüm bu yaralanmalar, fiziksel kuvvetlerin iletilme biçimine ve emniyet kemerinin vücut üzerindeki konumuna bağlıdır. Özellikle emniyet kemerinin doğru konumda olmaması ve yüksek hızdaki kazalar, yaralanmaların şiddetini artırabilir.