112 Acil Sağlık Hizmetleri (EMS) personeli, genellikle hastane dışında kritik hastaların bakımını başlatan ilk sağlık çalışanlarıdır. Hastalarla ilk teması kuran bu ekipler, tıbbi ve etik açıdan zor kararlarla karşılaşabilirler, özellikle de kritik hastalar peri-arrest veya kardiyak arrest durumundayken. Bu durumlar, kardiyopulmoner resüsitasyona (CPR) başlamak ya da ölümün gerçekleştiğini belirlemek veya aktif ancak sonuçsuz bir resüsitasyonu sonlandırmak gibi kararları içerir. Katkılarından dolayı Paramedik Ömer Öztürk’e teşekkür ederiz.
Nabzı olmayan veya nefes almayan hastalara yönelik geleneksel yaklaşımlar, bu hastaların en yakın hastaneye mümkün olduğunca hızlı taşınması ve ambulansta tıbbi bakımın yapılması yönündedir. Ancak paramedikal alandaki son gelişmeler ve sonuçlara dayalı veriler, bu geleneksel yaklaşımların etkinliğini sorgulamaktadır. Çalışmalar, hastane öncesi sahada yapılan kardiyopulmoner resüsitasyonun (CPR), spontan dolaşımın geri dönüşü (ROSC) sağlanana kadar sahada devam edilmesinin hastanın bakımını optimize edebileceğini göstermektedir. Hareket halindeki ambulansta yüksek kaliteli CPR yapmak zor olabilmektedir ve hızla seyreden bir araçta yapılan CPR, etkinliğini yitirebilir. Yüksek kaliteli CPR sağlamak (ideal kompresyon kalitesi, minimum “ellerin teması olmadığı” süre ve müdahaleleri gerçekleştirmek için en uygun koşullar), ROSC sağlandığında taşıma işleminin başlatılmasıyla daha iyi sonuçlar verebilir.
CPR uygulamalarındaki bu gelişmelere rağmen, hem hastane öncesi hem de hastane içi CPR sonuçları hala zayıftır. Araştırmalar, hastane dışı kardiyak arrest (OHCA) geçiren hastaların yalnızca %11‘inden azının hastaneden taburcu olabildiğini, nörolojik olarak iyi durumda hayatta kalanların ise tüm OHCA hastalarının sadece %2 ila %9‘u arasında olduğunu göstermektedir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da her yıl yaklaşık 400.000 OHCA olayı gerçekleşmektedir. Resüsitasyona başlama ve devam etme süresi konusunda karar vermek, CPR’ın başarılı olma olasılığı çok düşük olan hastaların nakledilmemesi kararının potansiyel faydalarını ortaya koymuştur. Bu faydalar şu şekilde özetlenebilir:
Hastalar
Araştırmalar, yüksek kaliteli CPR’nin spontan dolaşımın geri dönüşü (ROSC) sağlanmasındaki önemini ve nakil sırasında bu kaliteyi korumanın zorluklarını ortaya koymaktadır. Hemen nakil yapmak yerine olay yerinde kalıp CPR uygulamak, hastanın bakım kalitesini artırabilir.
112 (EMS) Personeli
Tıbbi acil durumlara müdahale etmek ve hastaları taşımak riskli olabilir. Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi (NHTSA), ambulans kazalarının yaklaşık %59.6’sının tıbbi acil duruma yanıt verirken meydana geldiğini göstermektedir. Ayrıca, acil durum ışıkları ve sirenleri kullanılan acil müdahalelerde, ambulansların kazaya karışma olasılığı acil olmayan durumlara göre neredeyse iki kat daha fazladır.
Toplum
Ulusal EMS Hekimleri Birliği (NAEMSP), ambulansların kaynak kullanımının toplum üzerindeki etkilerini vurgulamaktadır. Ambulanslar bir hastayı taşırken, başka acil durumlar için kullanılamaz hale gelir ve bu durum, diğer hastalar için acil müdahalede gecikmelere yol açabilir.
Sonuç olarak, CPR kalitesine ilişkin veriler geliştikçe, hastaları sahada tedavi etmek ve ROSC sağlandığında taşımak ile hemen nakletmek arasında daha bilinçli kararlar verilecektir. Protokoller, en güncel verileri ve yerel kaynak bilgilerini dikkate alarak oluşturulmalı, böylece hastalar için en büyük fayda sağlanmalıdır.
Etik
Birçok tıp etiği uzmanı, hasta özerkliğinin hasta bakımında en önemli unsur olduğunu savunmuştur. Ancak, bir hasta tepkisiz olduğunda, sağlık sağlayıcıları, hastanın çıkarları doğrultusunda müdahalelerin zorunlu veya acil onay ile yapılması gerektiği varsayımıyla karar alır. Eğer hasta için önceden verilmiş bir resüsitasyon yapma istememe ((DNAR – Do Not Attempt Resuscitation) emri veya yaşamı sürdüren tedavi için tıbbi emri (POLST/MOLST) yoksa, CPR’ye başlama veya sonlandırma kararı, hastanın yararına olacak şekilde ve hastaya, EMS personeline veya topluma zarar vermeme etik ilkeleri doğrultusunda alınır. Ancak, bakımı başlatmak için kaynakları kullanmanın bazı sakıncaları ve olası zararları da vardır.
Resüsitasyon protokollerinin bir amacı, hayatta kalma olasılığı düşük veya fayda sağlamayacak durumları tanımlamaktır. Genel olarak, 1990’dan beri bir tıbbi müdahalenin hayatta kalma faydası %1’in altındaysa bu müdahale tıbbi olarak faydasız kabul edilmektedir. Bu eşik, tıbbi müdahalelerin fayda-zarar dengesini değerlendirmede makul bir karar noktası olarak kullanılmaya devam etmektedir. Daha önce tartışıldığı gibi, belirli türdeki kalp durması hastalarını taşımamanın faydaları büyüktür. CPR uygulaması yapılan bir hastanın nakli sırasında EMS personelinin, hastanın ve diğer insanların kazaya maruz kalma riski de bir tehlike arz eder.
Ayrıca, hayatta kalma şansı son derece düşük olan hastalara müdahale başlatmak, hastaların aileleri için etik, ahlaki ve duygusal sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, faydalı sonuçların potansiyeli, oluşabilecek olumsuz yönlerle dikkatlice karşılaştırılmalıdır. Çoğu EMS ajansı, Amerikan Kalp Derneği (AHA), NAEMSP, Amerikan Cerrahlar Koleji (ACS) ve Amerikan Acil Tıp Doktorları Koleji (ACEP) kılavuzlarıyla uyumlu protokoller geliştirmiştir.
Pediatri
Hastane dışı pediatrik ölümler, Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm pediatrik ölümlerin yaklaşık üçte birini oluşturur. Pediatrik acil tıp hizmetlerine (EMS) yapılan çağrıların yaklaşık %2’si, hastane dışı kalp durmasından (OHCA) kaynaklanmaktadır. Pediatrik acil servislerindeki tedavi ve taşıma uygulamalarındaki gelişmelere rağmen, pediatrik OHCA’nın sonuçları hâlâ büyük ölçüde kötü olmaya devam etmektedir:
- 0-1 yaş: %3,3
- 1-11 yaş: %10,5
- 12-19 yaş: %15,8
Bu düşük başarı oranları, özellikle kötü sonuçları öngören belirtilerle gelen hastalar için, hastaneye nakilden önce belirli sürelerde yapılan CPR müdahalelerinin ardından resüsitasyonu sonlandırma konusunda kılavuzların geliştirilmesine yönelik artan bir ilgiye yol açmıştır. Bununla birlikte, pediatrik popülasyonda resüsitasyonu durdurma konusunda sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında yaygın bir isteksizlik devam etmektedir. Bu isteksizliğin birkaç nedeni olabilir, örneğin:
- OHCA sonuçlarına dair farkındalık eksikliği,
- Aile üyeleriyle pediatrik ölüm hakkında konuşma korkusu,
- Ailenin duygusal tepkisi ve yaşam kurtarıcı müdahalelerin sürdürülmesini istemesi,
- Sağlayıcıların, çocuk ölümüne ilişkin sorumluluk korkusu.
Tüm bu zorluklar göz önüne alındığında, pediatrik hastalar için hastane öncesi ortamda resüsitasyonu durdurmaya dair kabul edilen bir kılavuz hâlâ bulunmamaktadır. Araştırmalar bu alanda devam etmektedir, ancak karar verme süreçleri hâlâ zorluklarla doludur ve klinik karar alma aşamasında dikkatli bir yaklaşım gerektirir.
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK541113/
- https://acilci.net/hastane-oncesi-kardiyak-arrestlerde-resusitasyonu-sonlandirma-karari/
- Amerikan Kalp Derneği (AHA) 2015 Kılavuzları
- 26 Mart 2009 tarihli ve 27181 sayılı Resmi Gazete
- 12.01.2016 tarihli ve 39942531 sayılı Sağlık Bakanlığı Yazısı
- 07/12/2006 tarihli ve 26369 sayılı Resmi Gazete
- https://www.acilcalisanlari.com/eksitus-karari-genelge-12-ocak-2016.html